28 Kasım 2019 Perşembe





Mimarlık ile dopdolu 25. meslek yılıma giriyorum. Bu süre zarfında yaptığım en iyi şey Bilge Mimar Turgut Cansever'i okumak ve anlama gayretim oldu. Mimari düşünce hayatımı, mimari mensubiyetimi, mimari mesuliyetimi bu okumalarla şekillendirdim. Bu okumalardaki bütün atıfları, zikredilen isimleri, kitap ve makalelerinde fazlaca geçen kelimeleri etimolojik olarak inceledim. İDRAK ve İNŞA etmeye çalıştığım düşünce sistematiği. bilginin vazifelendirdiği memuriyetler doğurdu. Daha çok okumak...
İsterdim ki her şehirde bir Turgut Cansever Atölyesi olsun, buralarda şehir ve mimari üzerine çalışmalar, neşriyatlar yapılsın. Her hayal bir senaryodur. ''Niyet her şeyin başlangıcıdır'', '' ümitsizlik bize has değildir'' alıntısı düsturumuz olsun.
Kitap, makale, dergi ve tezleri okurken hep yanımda kalem olmuştur. Ama nasıl kalem, altını çizdiğim cümle veya kelimelerin arka sayfasına izini geçirmeyecek bir kalem. Malum kitaba pek önem atfedmediğimiz için sayfaları sarı teksir kağıdı gibi oluyor. Mücellit mesleğini hepten unuttuk onun için ayrıca mahzunum hiç oraya girmeyelim. Neyse... Bu altını çizdiğim cümle, parağraf ve kelimeleri sonra beyaz çizgisiz deftere dolma kalemle meşk ettim daha sonra da word dosyaları haline getirdim.
Velhasıl, velkelam, vesselam facebok sayfam bir anlam kazansın, mensubiyetim, mesuliyetim, memuriyetim hayal-i hayat bulsun üzere ALTINI ÇİZDİKLERİM başlığında seçtiğim kitabın altını çizdiğim cümlelerini neşr edeceğim affınıza sığınarak. Zevk-ü sefa, neşr-i neva olsun efendim.


Kitap: Mimarlık ve Felsefe
Yazar: Dücane Cündioğlu

Düşünmenin hakkını veren bir zeka, ne yazık ki eyleme asla vakit ayırmaz.

Suçumu biliyorum. Suçum isteneni istememek. Daha da kötüsü istenmeyeni istemek.
İstediğinizi istemiyorum, daha da kötüsü, istemediğinizi de istiyorum. Böylelikle mülkiyeti (çıkarı) vermiş, hürriyeti (hazzı) almış oluyorum.
İstemiyormuş gibi göründüklerine düşkünlüğü tam da ortadan yarılmasının en temel nedeni.
… çatışmanın özünde saklı uyumu ..
Ama her halükarda elindekiyle yetinmeyerek…
Bedenim belki şimdi de… Ruhum geçmişte.
…sanatsal duyarlılıktan…
…iyi ki muhtacım…
Zerafet azamet’ten ürker,..
…insanoğlu varolduğunu bilmek için bile kendine hariçten bir tanık ister.
Ya hicransız vuslat?
Biri müslümanca hüzün, diğeri hıristiyanca umutsuzluk.
İşte binalarımız bu mimarı tevazunun ışığını kaybettiği gün haysiyetini kaybetti.
Baudelaire ne de haklı, çektiğimiz ıstırapların çoğunun kökeninde bir şeyleri görmek zorunda kalmak var.
İstanbul’un kendine özgü kokusu, kendine özgü rengi, kendine özgü tınısı.
Rengi bile olmayan bir şehrin kültürü mü olurmuş?
..yani ışığın değil, sesin döndüğü yer.
..politik birer simgeye dönüştü minareler.
İlki aslen, ikincisi takliden. İlki sanat, diğeri kitsch.
Karalamak için dahi Türkçeyi kullanmıyor.
…seni biraz üzeceğim, çünkü hakikati söyleyeceğim:
Çünkü her mabed bu dünyanın bir maketi olmak iddiasında..
Osmanlı mimarisi, Selçuklu’nun aksine, tuğlanın yerine taşı tercih etmiş…
Bugün de büyük ve geniş kubbelerin, yüksek minarelerin sembolik değeri dini olmaktan çok sosyal ve siyasidir.
..kubbenin… dikdörtgen….siyasetin,…. dine, ilme, hikmet ve adalete…
Tanrı…Tengri…küre demek…
…Şehzadebaşı, Süleymaniye, Selimiye ve Mihrimah Sultan camilerinin aslında salt mimari tahsil eden öğrencilerin değil, siyasetbilim ve felsefe okuyan gençlerin de ilgisini çekmesi gerekir.
…Kuban’ın kendisi de bu naifliği izale edecek kavramsal birikimden yoksundu(r ).
Turgut Cansever ile Doğan Kuban arasındaki en önemli fark da budur. Kuban bilmediğini bilmez, kendi yapı geleneğine karşı zaman zaman şefkatsiz ve hoyrat davranmasının en önemli nedeni bu irfan eksikliğidir. Cansever ise, neyi bilmediğini biliyordu ve öğrenmek için çırpınıyordu. Her büyük deha gibi eserlerdeki değişimleri açıkca görüyor, seziyor ama sebeplerini izah etmekte güçlük çekiyordu. Süleymaniye ile Selimiye arasındaki farkları izah etmek için o devirde yaşanan entelektüel krizlerin hangi ayrıntılar etrafında gelişmiş olabileceğini merak ediyordu.
Sinan’ın zihin dünyası.
Sinan’ın eserlerinin ikonoloji’sini inşa etmek.
Kapının anahtarını yıllar sonra ele geçirecek, ve fakat bu sefer  hocamı kaybedecektim.
İslam Kelimesini, bir joker gibi, kullanmaksızın İslami sanat ve estetiğin(mimari) soru(n)larını tartışmayı becerebilir misin?
Mimarinin “donmuş/taşlaşmış müzik”
Müziğin temelinde zamanın, mimarinin temelindeyse mekanın…
Birbirnden ayrı ve saf iki geometrik şeklin aynı zamanda kullanılmasıyla elde edilen etki, yani genişlik ile derinliğin izdivacından doğan büyüleyici çarpıcılık.
Cansever Hoca’ya göre, bu çarpıcılığa yol açan mukarnasların konkav şekillerinin ve ışık-gölgelerinin temin ettiği tahdit edilmemiş mekan tesiri önemli bir sonuca yol açar.:
…tektonik..
..mimari keyfiyeti kemiyete feda etmeye…
Panofsky’nin Gotik mimarinin şifrelerini çözme teşebbüslerini, Turgut Cansever Hoca, Osmanlı mabed mimarisi üzerinde denemiştir.
Mukarnas.
Açıklamak gerekirse, bir bütün/birlik içinde yer alan parçaların kendi içlerinde bir bütün/birlik oluşturmaları anlamında tektonik.
…sonsuz mekana..
Tasavvufun, blhassa Vahdet-i Vücud öğretisinin, bir derinlik boyutu olarak Osmanlı mimarisindeki yapısal karşılığını arıyordu. Başka bir deyişle Fıkıh ile Kelam’ın Osmanlı toplumunun yatay tarafını, Tasavvuf’un ise onun dikey tarafını oluşturduğu kabul edildiği takdirde…
İkonografi: resmin, müziğin, mimarinsin içerdiği düşünülen bir nevi tefsiri
İkonoloji: görselin bilimi.
Bizi anlamıyorlarama kabullenmek zorunda kalıyorlar.
..resmin şairi..  
…sanat ile düşünceyi terkib teşebbüsünde…
Temaşa kökeni itibariyle bakılan nesneyle birlikte hareket etmek(karşılıklı yürümek) anlamına gelir.
Akıl aracılığıyla bakmanın…
Turgut Cansever’i Cumhuriyet mimarları içerisinde farklı kılan yönü de bence budur; mimari güzelliği hem temaşanın, hem nazarın konusu kılması.
Ressamdı. Neyzendi. Mimardı.
Yapıların dili olduğundan söz etti.
Bir sanatçının sanatına, bir düşünür düşüncelerine, herhangibir siyasi iradenin müdahalesini hoş görebilir mi?
..ben böyle düşünüyorum ve hissediyorum, demekle yetinmez, bilakis, sen de böyle düşüneceksin veya böyle hissedeceksin demeyi marifet sayar.
Siyasetin düşünceye ve sanata ilgisi, düşüncenin ve sanatın kendisinden dolayı değildir, aksine düşünce ve sanatın gücünü propagandaya elverişli bulmasındandır.
…sunanların amacı da düşüncenin veya sanatın kendisi değildir, bu güç aracılığıyla elde edilecek olan çıkar ve menfaatlerdir.
Haksızlık etmemek için belirtilmeli ki ikibinli yılların yorgun Türk solu, kendini gayet iyi toparlıyor. En azından sanatı, hiç değilse sanatın teorisi alanında daha ciddiye alıyor.
..la-dini siyaset, hem dindar siyaset.
Tac-postniş?Hayır
Hırka evet
I.Ulusal Mimari Dönemi ve II. Ulusal Mimari Dönem
Kendisinin iki ciltlik ve 472 sayfalık Erinnerungen im Dienst zwischen Heimat und Fremde, einst und dereinst(1969) adlı hatıratı, bilebildiğim kadarıyla hala daktilo edilmiş sayfalarda metrukatı arasındaki birçok eseri gibi öylece yayımlanmayı beklemektedir.
Bu üzücü durumun gerisindeki neden, kişisel çıkar ve kazanç sağlama amacını taşıyan özel girişimin üstünlük kazanmasıdır.
Özel çıkarların acımasız şiddeti karşısında ne varmış?
Zayıf bir idari denetim, güçsüz bir dayanışma. (ister siyasi, ister mimari)
Çelişki varsa gelişme vardır.
Edirne ihmal, Bursa imha, İstanbul ise istila edildi.
Beden ile şehir arasında kurulan bu ilişki..
Felsefesi olmayan bir şehircilik
Türklerin geçmişteki yaşama düzenlerini aksettiren yapılardan hiçbir şey kalmamış olmasıdır.
Ülkemizde mimarlık da, felsefe de (tıpkı siyaset gibi) geçmişine kayıtsızdır.
…felsefecilerimizin mimarlıktan haberlerinin olmadığı açıkca görülür.
Konuşanların atıf yapabilecekleri muhkem bir geçmiş yok…
Bir şeyin devamı olmayı beceremiyoruz.
…değer üretmek değil,varolanı tüketmekti…
Soru şu:
Dindar halkımız konut mimarisinde hiçbir milli değeri, manevi ihtiyacı gözetmediği, hatta geleneksel formlara saygı bile duymadığı halde, acaba neden, iş mabed mimarisine gelince herhangibir değişikliğe rıza göstermiyor da mesela camilerin çatısında muhakkak bir kubbenin olmasını istiyor?
Tek tek meubles adları, ama önce entre, sonra salon. Karşımızda portemanteau, biraz ilerlesek belki bir canape, belki bir bergere, muhtemelen bir console, bir comodine, bir etagere, belki de bir chiffoniere ama muhakkak bir garderobe, bir toilette, masası da yanında, hatta ışıktan korunması gerekirken ışık vermeye başlamış bir abat-jour, anlamı değişmiş bir aspirateur, arabayı garagea çekmeli, ampouleleri yakmalı, vaseya çiçek koymalı, belki de balcona çıkıp antennei düzeltmeli, salonda radioyu açmalı, bu sırada da bagnoya gidip bir douche almalı.
..Fransızca..
Bilincimizn mekanı ve eşyayı biçimlendirme sorunu…
…fakat okumasını bilirsek dilimizde sözcüklerden oluşmuş koca bir arşiv var.
İrade yoksa, idrak de yok demektir.
Bugün ülkemizde mabed mimarisine ilişkin bağlayıcı bir proğram var mı? Yok! Olmalı-mı?
Ecdad yadigarlarına sahip çıkıldığı iddiası bu nedenle kazanç-örtücü..doğru
…keşke ortada kendisine karşı çıkılabilecek ya da yanında yer alınabilecek denli güçlü iddialar bulunsaydı.
Burun kıvırmanın, dudak bükmenin en son tahlilde yorum zaafındandır.
Espri, ilginçtir, Türkçe’de mizah, şaka, nükteli söz anlamıyla yaygınlaştı. Oysa asıl anlamı ruh ve akıl/fikir (spritus) demek.
… her mimari yapı ya da her sanatsal yapıt kendi döneminin esprisini temsil ve temessül eder, etmelidir de.
Biçimlenmemiş olan, fazla biçimlenmişten daha kötü değildir.
Bunların ilki hiçtir, ikincisi ise yalnız görünüş. Minimalizm
…yaşayan bir dış’ın mevcudiyeti yaşayan bir içi gerektirir.
Önceden zuhurunu heyecanla alkışladığım Şakirin Cami’nin dışı gayet tabii olarak yaşayan bir içten mahrum, tıpkı dışını kapatan modern dindar kadınların yavaş yavaş yaşayan bir içten mahrum olmaya başlamaları gibi.
Modern camilerde dünyevi olandan uhrevi olana geçilmiyor.
Dindarlığın politik tezahürü, tıpkı ekonomik tezahürü gibi. Önemli olan ile değerli olan arasında seçim yapmak durumunda kaldığında önemli olanı seçiyor, değerli olanı değil.
Dindarlığın bir zamanlar inanmaya ihtiyacı vardı, çünkü umuda ihtiyacı vardı.(AK Parti fraksiyonu). Toplumsal yaşamdan dışlanmıştı…Şimdiyse yapmaya etmeye ihtiyacı var, yapıp ettiklerini göstermeye.
…siyasi kudret azmanlaşıp iktidar alanını genişlettikçe mabedler de ister istemez bu büyümeden paylarını alacaklardır. Görünüşe çıkan rıza ve teslimiyet değil, her daim iddia olacaktır.
Ve secdesi olmayan kıyamlar.
Çünkü sonradan-görmelik, her defasında kendini teşhir aracılığıyla ifade eder..
…geç görmenin acısını gösterişle bastırmaya..
Dindarlık ve asalet, özü itibariyle, luxten hoşlanmaz.
..düşkünlük..olgunluk..asalet..görgüsüzlük..görgü..
…balkon yoktu, avlu..
..mahremiyet..
..burjuva,..aristokratın..
..taraf değil, çoğu taraftar.
Şemsi Paşa Camii
Yeninin eskiyi tümüyle reddetmesine benzer biçimde,eski ed yeniyle diyaloga girmekte pek istekli davranmaz. Eski, yeninin, iddiasını muhafaza etmesi kaydıyla kendisine eklemlenmesine asla izin vermez.
..geleneği sahiplenmek iddiasındaki zümreye dikkatlice bir bak, hissiyat ve hamaset dışında neleri var? Hani ehliyetleri? Nerede liyakatları?
Modern entelektüelin en büyük zaafı nedir?
Elbette, toplum karşısında kendisini alacaklı hissetmesi. Toplum hep ona borçludur. Her daim. Üstelik niteliklerinden ötürü de değil, bizatihi varlığından ötürü. Varlığıyla toplumun seviyesini/kalitesini yükselttiğine inanır entelektüel;adeta topluma şeref bahşettiğine, değer kattığına. BU nedenle de kendisini alacaklı hisseder. Toplumdan yüksek imtiyazlar talep etmesi de işbu hissiyat sebebiyledir.
Vicdan, yani insanın doğal olmayan tek tarafı!
Modern entelektüel, artık toplumun vicdanını temsil etmiyor.
Bugünün dünyasından insanlar gher şeyin karşılığını almak istiyorlar. Bunun kelimesi kelimesine maddi bir karşılık olması gerekmiyor. Ahlaklı bir davranış gösteren kişi de ahlaklı olarak tanınmak istiyor. Modern insanın bakışaçısı bu!
Bu durumun sebebi de, ünlü yönetmene göre. Maneviyat yoksunluğu.
…görüntünün olduğu yerde ihlas olmaz! Şöhret felakettir.
Tarkovski’nin Picasso ile Kafka arasında kurduğu karşıtlık…
Picasso bir çizim yapar, imzasını atar, o işi yüklü bir paraya satar, sonra bu parayı Fransız Partisi’ne verirdi.
Daha önceleriyse, sanatçı,Kafka gibi, romanlarını yazar ve ölür; dostuna ve vasiyetini yerine getirecek olan kişiye de bütün çalışmalarını yakması için bir not bırakırdı.
Çaresiz, meydanı, olmadan görünenlere bırakmak zorundayız..
Öncelikli vazifemiz, görünmeden olmak.
Üslüb- beyan aynıyla insan.
İnsan en çok ne zaman doğal olur ve/veya en çok ne zaman kendi olur? Elbette, kızıp öfkelendiğinde ve/veya şiddetle arzulandığında.
Varolmak iştiyakı şiddetten yoksun olduğunda, ortada ne cilveden, ne tecelliden eser kalır.
Sanatçı eserin nedenidir. Eser de sanatçının nedenidir. Biri olmaksızın diğeri olmaz.
Mesafe kapanmıyorsa/kapatılamıyorsa, eleştirinin görevi bitmiş demektir.
Modern insan, dini terimler kullanmaksızın sanat, sanatçı, sanat eseri üzerine konuşmayı başaramaz.
İbn Haldun
…yöneticilerin gereğinden fazla zeki ve uyanık olmalarının halkın aleyhine olduğunu..yönetmek yerine onları taşıyamayacakları yüklerle mükellef tutacaklarını, bu yüzden de halkın türlü türlü eziyetler altında mahvolup gideceğinş söyler. Çünkü siyasette zekanın fazlalığı merhametin azlığına yol açar.
Hz. Ömer’in Ziyad b. Ebi Süfyan’ı Irak valiliğinden azletmesini delil sadedinde zikreder.
Eymüminlerin emiri!Beni niçin azlettin, görevimi yerine getiremediğim için mi, yoksa bir ihanetimi gördüğünden dolayı mı?
Seni böylesi nedenler yüzünden azletmedim. Sadece aklının fazla olan kısmını halkın üstüne yüklemeni istemiyorum.
Bu nedenledir ki siyasi geleneğimizde aşırı zeka ve uyanıklık siyasetçiler için bir ayıp ve kusur olarak görülmüştür.
Dervişleri niçin başkalarının değil de şairlerin kardeşidir?
Kalemi idrak etmek. İhya etmek. İnşa etmek.
(idrak-ı hissinin bilgisi)
..güzelliğin bilgisine ulaşma.
Bir zamanlar insanlar güzellik denen şeye ya da onları güzel kılan bazı özelliklerin varlığına inanıyorlardı.
Muhabbet kusuru örter. Merhametse muhabbetin mahsuludür.
Mirasçı olduğumuz irfan geleneği..
Ararsan,  bulursan, bilirsen, artık hakkın demektir,..
Hayr-u hasenat
..güzel bir yüz çizmek başka, bir yüzü güzel çizmek çok daha başkadır.
Çünkü arayan gerçekte aranandır.
Bulamazsan aramaz mısın?
Hikmet:
Hakikatiin bilgisi..
Özün bilgisine, hakikatin bilgisine giden yol, esasen yenilgiye rıza vermekle başlar.
..rıza yenilgiden hoşlanmak demektir. Yenilgiden, yani bu dünyada hakikatin yanından yer almanın bedelinden.
..inanma’yı bilme’nin, inancı bilgi’nin önüne koyar…
Sanatçı inanan adamdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder